Tatlı bir sonbahar sabahıydı. Rüzgârdan cama vuran dalların sesine uyandı. Saate baktığı gibi fırladı yerinden.
-Ahmettt… Hadi oğlum, okula geç kalacağız.
Ahmet beş yaşında bir anaokulu öğrencisiydi. Annesi içinse yaşından bağımsız bir öğretmendi adeta. Oğlunu hep öyle tanımlardı Nare.
“O benim yol göstericim. Hayata yeniden varlığıyla tutunduğum. Hayatın anlamını bulduğum…’’
Varlıklı bir ailenin tek kızıydı Nare. Haliyle yok ne demek bilmiyordu. Hayır, sözcüğünü hiç duymamıştı ailesinden. Evlenip anne olana kadar daha ağzından çıkmadan sahip olmuştu istediği her şeye.
Ama annelik onun ikinci kere dünyaya gözlerini açması gibiydi. Kendisinden bir parça... Hayatta bedel ödeyerek sahip olduğu tek şey! Dolayısıyla çok kıymetliydi Nare için.
Önceleri hayatında ki her şey kendi kontrolünde, istediği gibiydi. Ahmet’in doğumundan sonra ise her şey kontrolünün dışında ilerliyordu. Aslında bu durumdan rahatsız olması lazımdı.
Zorluk görmemiş el bebek gül bebek büyütülmüş bu genç kadın arkadaşlarına yaşadıklarından bahsederken “Galiba deliriyorum, enteresan bir şekilde tüm zorluklara rağmen sanırım artık daha mutluyum’’ diyordu.
Öyle ya insanı mutlu eden şey her şeye sahip olması, hiç sıkıntı çekmeden yaşaması değil miydi? Yoksa değildi de böyle mi kandırdılar bizi?
Ahmet hayatına girdiği andan itibaren annesine gerçekten çok şey öğretmişti. Sevdikleri için bir şeyler yapmayı, emek vermeden istenilen şeye sahip olunduğunda aslında bir kıymetinin olmadığını… İnsanı güzelleştiren şeyin çabası olduğunu…
Çevremizden duyduğumuz evetlerle ve hayırlarla, olanlarla ya da olmayanlarla hayatın aslında toplamında mutluluk getirdiğini, her şeyin kabul ile başladığını…
Eşinin işi sebebiyle sürekli şehir dışı seyahatleri yapması , Nare’nin anneliğinin yanında baba rolünden de pay alması onun ebeveynlikle ilgili sorumluluklarını artırıyordu.
Nare çok iyi bir öğrenciydi ve hayatın onun için gönderdiği öğretmenden çok şey öğrenmişti.
Bir hedefi vardı artık. Hayatı hakkını vererek yaşamak! Daha kaliteli bir insan olmak. Ben yetiştiririm diye düşünürken küçücük çocuk yetiştirmişti annesini!
Önceden hedefi olmayan, gelişine yaşadığı bir hayatı ve sahte mutlulukları vardı. Oğlunun doğumu onu sahte yaşantısından gerçek dünyaya uyandırdı.
Sahi yok mu hepimizin hayatında bizi gördüğümüz rüyadan uyandıran? Gerçek dünyaya gözlerimizi açmamızı sağlayan.
Bu öğretmen bazen bir çocuk, bazen bir zorluk, bazen bir hastalık, bazen bir eğitim, bazen de bir dost… Yaradılış amacını hatırlatan, şöyle bir silkeleyen, kendine getiren!
Raydan çıkmış bir tren varabilir mi istasyona?
Ya da rotası belli olmayan bir yolculuk… Savrulmaz mı insan sağa sola?
Oysa insana verilen başı ve sonu olan bir dünya yolculuğu…
Dolayısıyla ömür kısıtlı… Bizim payımıza düşen süre belli değil.
O zaman…
Varacağı yeri bilip, rotadan çıkmadan sebepleri oluşturarak sonuca ulaşabilenlerden olmak dileğiyle…
💧
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
İnsan bazen şikayetlenmekten elde ettiği kazanımları fark edemeyebiliyor. Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSil''Benim öğretmenim hayat. Onun verdiklerinin sebebini anlamaya çalışırım'' dedirtiyorsunuz. Teşekkürler bu kıymetli yazı için :)
YanıtlaSilTeşekkürler :)
YanıtlaSilTeşekkürler :)
YanıtlaSilNare ye özenmemek elde değil. Ne güzel tepki vermiş başına gelen olaylara. Buda onun çok kazançlı çıkacağının işareti. Yazanın da kalemine sağlık 🙂
YanıtlaSilKaleminize sağlık :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık. 💐
YanıtlaSilÇok samimi bir öykü.
İyi bir öğrenci olmak ve asıl amacının olması…
Gerçekten hayatın sana sundukları; amacına götüren hedefler uğruna emekler ve öğreticiler oluveriyor. Bu ders veren sıcacık öykü gibi… Hayatın hakkını vererek yaşamak!
İnsan o zorlukları dert zannediyor ama aslında şifa şifa 🙂
YanıtlaSilHer zorlukla beraber bir kolaylik vardır. Kaleminize sağlık
YanıtlaSil