Bir yaz günüydü ve hala işleri bitmiyordu. Daha kaliteli bir hayat için yaşamını, kendisini, eşini ve çocuklarını sürekli zorluyordu. Sıfırdan bir hayat kurmak kolay değildi. Çevresinde bilinen bir firmada çalışıyordu. Eşinin ve kendisinin maaşı kendilerine yetecek seviyeye gelmişti. Hayat standardını daha da yükseltmek niyetindeydi.
Üç yıl önce yurtdışına gitmek için eşine çok baskı yapmıştı. İki kızıyla birlikte Amerika seyahatine gitmişlerdi. Alışverişi fazla yapmaktan borçlanarak dönmüşlerdi. Daha borçları bitmeden bu sefer yazlık için baskı kuruyordu. Üstelik eşi bir donem işsiz kalıp iş aramak zorunda kalmıştı.
Eşiyle yıllardır hayalini kurduğu yazlık ev için bir sene Antalya’da, bir sene Marmaris’te ev kiralamıştı. Denemelerinin ardından sonunda Urla’da ev almaya karar vermişlerdi.
Eşi de ailesine düşkün güler yüzlü bir adamdı. Kendisi bir araştırma yapmış ve giriş katında, bahçe içinde ve havuza yakın bir ev alabilmişti. Evin içerisinde her şey yepyeniydi. Çocuk odası ve yatak odası mobilyalı zevklerine uygun bir evdi. Beyaz eşyası da içinde olan evde tek eksik kıyafetler ve mutfak malzemeleriydi. Bu kadar iyi ve zahmetsiz bir yatırım olmasına rağmen yine de şikâyet edecek memnun olmayacak bir sebep bulabilmişti. Bulaşık makinası çalışmıyordu ve sinirleri bozulmuştu. Bir de bununla uğraşılır mıydı? Bütün makinayı elde yıkamak durumunda kalmıştı. O sırada arayan arkadaşına dert yanıyordu. ‘İnanamıyorum. Neden bu aksilikler beni buluyor?’ Elindeki diğer güzelliklerin farkına varmadan, olmayana konsantre oluyordu.
İyi niyetliydi fakat aşırılığa kaçtığının farkında değildi. Herkes için endişelenebilecek kapasiteye sahipti. Baskınlığı, başkalarını kontrol etme isteğinin yüksek olduğunu kabul edecek durumda değildi. Her şeyi iyi bilen tavrıyla, etrafındakileri çalışıyordu.
‘O öyle yenmez.’
‘Bu böyle yıkanmaz.’
‘Sen onu nasıl yapıyorsun? Ben hiç öyle yapmam.’
Öyle ki kendi çocuklarıyla ilgilenmeyi bırakıp, misafirliğe gittiği yerde bile ev sahibinin çocuklarına karışabiliyordu. ‘Senin ki bir şey yemedi ki.’ ‘Üzerine bir şey mı giydirsen?’ ‘Yanında yedek t-shirt yok mu?’
Evinde ona yardım eden arkadaşlarını da kontrolü altında tutmaya çalışıyordu.
‘Sen ekmeği öyle mi kesersin?’
‘Salatanın soğanını alta mı koyuyorsun? Ben üste koyarım.’
‘İstersen şöyle yap.’
‘Şuraya gel istersen, burası daha iyi.’
‘Çantanı buraya koy.’
‘Ben hiç öyle yapmam.’
Arada çocuklarına ve etrafa laf yetiştiriyordu.
Olması gereken şeylerin listesi aklında oldukça uzundu.
Kızlarını da aynı şekilde baskı altında tutuyordu. Dışarıda oldukları bir gün kızı su içmek istedi. ‘Kızım arabadaki çantada var. Git al. Şimdi boşu boşuna para vermeye gerek yok.’ Hava çok sıcaktı ve ergen kızı arabaya yürümek istemiyordu ve annesini de biliyordu. İçmemeyi tercih etti fakat annesi ise hala konuyu kapatmamıştı. ‘Şuradan bir gidip almıyorsun, üşeniyorsun.’ ‘Anne sıcak yeter artık. İçmiyorum işte.’ demesi de fayda vermiyordu. Nihayetinde yarım litrelik bir pet şişe su için konuyu kapatmaya çalışıyordu.
Büyük kızı küçük kardeşinden daha sakindi, çok konuşmayı sevmezdi. Kardeşi ile ilgilenirdi. İlkokula giden kız kardeşi ise şirin, haraketli, yerinde duramayan, oyun oynarken etrafı dağıtan, kendi hayal dünyasında oyunlar kuran biriydi. Haliyle laf geçirmek çok zordu. Eşiyle birlikte ‘Büyük kızın sakinliğine bakıp yanıldık. Ebeveynlik kolaymış dedik. İkinci çocuğa karar verdik oysa ki bilseydik bir daha düşünürdük.’
Hayat her zaman insanın planladığı gibi gitmiyordu. İnsan ne kadar çok isterse, isteğinden uzaklaştığının farkına varmıyordu.
Yine yazlıkta oldukları başka bir gün, bu sefer de başka arkadaşları onları ziyarete gelmişti.
Yemek hazırlığı içindeydiler fakat tuvalete girenin ardından havlu koşuşturuyor. İçeri girerken ayakkabıyla girenleri takip ediyor, arkalarından terlik yetiştiriyordu. Bir yandan da temizlik bezleriyle basılan yerleri temizliyordu. Haliyle insan onu evindeyken nereye oturabileceğini bilemiyordu ve sonunda sofra hazırdı.
Arada onun farkında olmadığı bir sürpriz vardı. Arkadaşları geçen hafta doğum günü olduğunu hatırlamış. Ve yemekler hazırlanırken yan komşunun buzdolabına bir pasta koydurabilmişlerdi. Daha da önemlisi sürprizi ona çaktırmadan ayarlayabilmişlerdi.
Yemek bitince pasta ortaya çıkarıldı. Pasta sürprizdi ama mum eksikti. Pastaya ve sürprize sevinmek yerine mumun eksik olmasına takıldı. ‘Ya inanamıyorum, mum ayarlayamadın mı?’ diyerek kocasına laf sokuyordu.
Pastayı üflediğinde gözleri sulanmıştı. Ne zaman espri yapılsa da gözleri sulanıyordu. Ne zaman eşine serdedişte bulunsa da o gözler yine sulanıyordu.
Duyguları aktifleştiğinin işaretiydi gözleri.
Pastayı kesmişti ama pasta getirenlere teşekkür bile edememişti. İyi veya kötü her durumda gergindi. Bu gerginliğini üzerinden atamıyordu ve oldukça mutsuzdu.
İnsan kendisi için yapılan bir jesti, bir sürprizi göremeyecek kadar algısı kapanmış olabilir miydi?
Oysa çocuklarının evinin, yemeğinin her türlü detayına hakimdi. Farkında olmadığı şey yaratılmış olan hiçbir insanın mükemmel olamayacağı gerçeği idi. Hayat insanın keyifsizce yaşaması gereken bir yer değildi. Oysa o elindeki nimetlerin hiçbirinin farkında değildi.
💧
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Herseyin kusursuz olsun istediğimiz şu dünyada peki ben, ,benim davranislarim kusursuz mu? Kendini görmek adina cok güzel bir yazı olmuş yüreğinize sağlık
YanıtlaSilHerşeyi, herkesi kontrol ederken, kendi yaşaması gereken hayatın dengesini ve huzurunu kaçıranlar... Farkındalık sağlayan güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık 🌻
YanıtlaSilİnsan kendi gerginliğinin sebebi de olabiliyor gerçekten
YanıtlaSilİnsan her an seçim yapıyor…. Bizler belirliyoruz stres ve gerginlik seviyemizi… Nasılda kolay geriliyoruz
YanıtlaSilHerşeyi kontrol edelim derken, aslında biz ne yapıyoruz?
YanıtlaSilMükemmel olsun derken... başkalarının sahnesini mi çalıyoruz farkına varmadan?
Ya kendi sahnemizde, acaba biz ne durumdayız?
Fayda ve keyif alacağımız süreçlerimize katkı sağlasın yazdıklarınız, teşekkürler 🌻
Aslında hem kendimize hem de çevremizdekilere hayatı zorlaştırırız. sonra da; "size iyilik yaramaz zaten" deriz.
YanıtlaSilO zaman da hayatın keyifli kısmını kaçırırız gerçekte.
Elinize sağlık🌷
Teşekkürler, elinize sağlık 🌻
YanıtlaSilHayatımızda, daha faydalı ve keyifli yaşayacağımız süreçlere açılan bir kapı olmasını ümit ederim yazdıklarınızın.
Çünkü, mükemmel diye birşey yok hayatta! Daha iyi süreçlerimiz olsun inşallah
"İnsan ne kadar çok isterse isteğinden uzaklaştığının farkına varmıyordu."
YanıtlaSilGercekten çok önemli bir nokta.
Kaleminize sağlık.
İyi yaptığını zannederken kırıp döktüklerimiz…
YanıtlaSilFarkındalık yaratan,ümit verici bir yazı olmus.kaleminize sağlık
YanıtlaSilNe kadar da içimizden tipleri ince detaylarıyla anlatmışsınız. Bu iyi yazı için teşekkürler. Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilElinize sağlık çok teşekkürler 💐 İnsan bir rahat bırakabilse kendini ve çevresindekileri. Kabul edip geçebilse… Mutlu da olur mutlu da eder o zaman.
YanıtlaSilçok mükemmeliyetçi biri olmak o kadar yoran bir şey ki. çünkü hayat tam tersi her türlü aksiliklerin olabileceği bir yer...
YanıtlaSilEllerinize sağlık ne güzel bir yazı olmuş 🙂💧
YanıtlaSilBu kadar mukemmellik insana zarar.Dominant özelliği uzun vadede götüremezsin ve zıttında dominantlık gorecegin öykülerle karşılaşırsın. Sen kendini dark et diyedir..
YanıtlaSilHayat gergin yaşanacak kadar uzun degil.Fakat insan bazen bu tuzaklara düşebiliyor. Dominantlık yapmadıkça ve insanlardan beklentini düşük tuttuğunda daha sakin huzurlu bir yaşantı olabilir..
YanıtlaSil