Hep Onların Yüzünden

Hep Onların Yüzünden



Derya o sabah yine huysuzlanarak uyandı. Yeni mezun sayılırdı, üç dört aydır iş sürecine girmişti. Her sabah olağanın çok üzerinde bir gerginlik yaşar ve yaşatırdı. Üniversiteyken ev arkadaşlarından dert yanar, bir gün temizliği, bir gün ödemeleri, yemeği bahane eder annesini arardı. Belli bir süre sonra konuşmayı hep şöyle bağlardı. ‘Hep onların yüzünden’… Artık okulun bitmesiyle evine, memleketine dönüş yapmıştı. Olumlu sonuçlanan ilk görüşmesiyle işe alınmıştı. Dört aydır aynı yolu katediyor, bir gün mutlu bir gün mutsuz gidip geliyordu. 

O gün alarmı birkaç kez ertelemiş olsa da bir şekilde yola koyulması gerektiğini hatırladı. Hızlıca yatağından fırladı, yüzünü yıkadı, sabah kahvesini yudumladı. Tam giyinecekken beyaz gömleğinin ortada olmadığını fark etti. ‘Ahh anne ya nereye koydun şu gömleği!’ Akşamdan hazırlığını yapmadan yatınca bu sabah tam bir sınava döndü. ‘Ne güzel giyecektim hep annemin yüzünden.’ Pencereden bir baktı, dışarısı hiç çıkılacak gibi değil, her yan zifiri karanlıktı. Geç kalma korkusuyla bir şekilde yollara düştü. Sonra kışın gelişini suçladı, daha gün aymadan yollara düşmek ne de zulümdü. ‘Eee kış saati uygulamasına da geçilmedi, aralık ayındayız! Böyle karanlıkta işe mi gidilir.!.’’ Bir de yağmurun bardaktan boşanırcasına yağışı cabası oldu. Arabayla gidecekti ama benzin çok azdı. ‘Ahh hep babamın yüzünden, insan benzini unutur mu?’ Daha evin yokuşunu çıkmadan kırılan şemsiyesi sabah sabah daha da canını sıkmaya yetti. Tam şemsiyeye söylenirken, yanından geçen taksinin onu görmeyip yerde biriken suyu üzerine sıçratması hele... ‘Şaka mı bu yaa!’ demekten kendini alamadı. Her şeye rağmen sonunda otobüsü geldi tam bindi ki akbili boş. ‘’O kadar da söyledim Deniz’e dün bana da akbil dolduracaktı bak unutmuş al işte, kardeş olacak bir de.’’ Hemen indi ve arkadaki dolmuşa yetişti, yolda kardeşine söylene söylene sonunda işyerine ulaşabildi. Masası karmakarışıktı. ‘Nasıl masam bu kadar dağınık olabilir, masamdaki dünden kalma fincanı neden almamışlar ki! Hay Allah ya, ben götürmeyi unutmuşum tamam da ne olur alsalar sanki! Zaten güne bir garip başladık haydi hayırlısı…’

Derya o gün teslim etmesi gereken dosyayı bir türlü bulamıyordu, ‘Ahh nerede olabilir yoksa evde mi unuttum? O kadar da söyledim unutursam çantama koyar mısın diye anneme bak koymamış işte.’ Çekmeceleri aradı, evdekileri aradı dosya hiçbir yerden çıkmadı. Akşam da sunum yapması gerekiyordu. Tüm gün aynı dosyayı hazırlamak için olanca gücüyle çalışmaya çalıştı, önce hiç alışık olmadığı şekilde masasını toparladı. Kaybolan dosyadaki verileri hazırlarken yan masasında çalışan ve en büyük destekçisi Ayten ise rahatsızlığı nedeniyle üç gün izinliydi. Eee ne olacaktı şimdi, dosya kayıptı, Ayten izinli ve akşam hem teslim ve sunum vardı. Bu sefer Ayten’i suçlamaya başladı, ‘’neden bir yedeği de onda değil ki sanki! Al işte bir de dost olacak. Hepsi onun yüzünden, beni uyarabilirdi ayrıca’’ 
Dosyayı bir şekilde yetiştirdi, akşam sunumunu yaptı çok beğenildi. Yoğun ve baskılarla geçen günün ardından eve giderken kulaklığını taktı ve sakince yürümeye başladı. 

Şirin ve sakin bir kafeye rastladı, kendini bir bardak çayla ödüllendirmek istedi. Üzerinde mis gibi pişen kestaneler, cayır cayır yanan soba ruhuna ne de iyi gelmişti. Koca gün ilk defa tebessüm ettiğini fark etti. Sonra şunu düşündü acaba çok mu şikayet ediyorum, herkesi ve başta kendimi bundan huzursuz ediyor olabilir miyim? Sabahın karanlığını, çalan alarmını, bulamadığı gömleği yüzünden annesini, arabanın benzini yok diye babasını, akbil dolu değil diye kardeşini, hasta ve işyerine gelmedi diye Ayten’i.. Yani bütün gün ‘benim değil onların yüzünden’ demekle, istekleri yapılmadı diye şikayet etmekle geçmiş olabilir miydi? Peki bunlar onun sorumluluğu olabilir miydi?

İşte insanoğlu tam da böyle değil mi?

İşe gitmek için yola çıkar trafik açık olsun ister, ilerler herkes kendisine yol versin ister. Annesi yemeği getirsin, ütü de yapılmış olsun. Sınava abla girsin, markete abi gitsin. Temiz bir ev ister temizlemek için eyleme geçmez. Düzenli bir masa olsun ister ama düzenlemek için hareket etmez. Sınavı geçmek ister sınava çalışmaz, güzel bir işi olsun ister ama bunun için çabalamaz. Laf dinleyen çocuklar ister ama onlarla zaman geçirmek, kuralları öğretmek zor gelir. İşe girer sürekliliği için mücadele etmek onu yorar. Beklentileri karşılanmayınca da mutsuz olur. Daha başka türlü türlü problemlerle karşılaşır durur. İşte problemi kimin çözeceği mühim. 

Peki insan neden hep başkasından bekler hale gelir?
Bu kadar istek varken problemi kim çözebilir?
İnsan nasıl marifetlenebilir?
İnsan ‘hep onların yüzünden’e sığınmadan nasıl hayatını yönetebilir?
İnsanoğlu nasıl kendi sorumluluklarını kabullenir hale gelebilir?
İnsan nasıl şikayet etmeden yoluna devam edebilir?
İnsan nasıl mutlu olabilir?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki;

‘’İnsanın hayattan beklentisi minimumda, kendinden beklentisi maksimumda olmalıdır.’’

İşte o zaman problemler çözülebilir, insan marifet kazanabilir. İsteklerini yönettiğinde beklenti çevreden olmadıkça yüzü gülebilir, mutlu olabilir.

Hep başkalarından beklemeyen, sorumluluk alabilen böylece marifetlenenlerden olabilmek dileğiyle…

💧 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir. 
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...

" İnsanoğlunun, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. Aynadaki kişi..."  Yahya Hamurcu

Sakınmada Ustalık
Designer (Strateji Tasarımcılığı)

💧 

Yorumlar

  1. Etrafınızda en az bi tane böyle insan varsa enerji tüketmeye birebir.

    YanıtlaSil
  2. Farkında olmadan ne çok şikayet ediyoruz.Oysaki "şikayet çözümü gizler" dememişlermiy di...

    YanıtlaSil
  3. Eski halimi gördüm sanki :) iyi ki diyorum sadece... kendimi tanıyıp şu hayatta nasıl mutlu ve başarılı olacağımı öğreten hocalarıma ne kadar teşekkür etsem az...

    YanıtlaSil
  4. Eski halimi gördüm sanki :) iyi ki diyorum sadece... kendimi tanıyıp şu hayatta nasıl mutlu ve başarılı olacağımı öğreten hocalarıma ne kadar teşekkür etsem az...

    YanıtlaSil
  5. Bu söylemler çok tanıdık geldi. Ne çok şikayet ediyoruz, ne çok bize şikayet ediliyor. Hep başkasının defterinde ne yazdığını merak ediyoruz, kendi defterimize yazdığımızla o kadar da ilgilenmiyoruz. Bu farkındalıklı yazı için teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  6. Hayatta bir amacın olunca ,sikayet etmek yerine nasıl yaparıma odaklandıgın icin yaşadığın anlar keyifli olmaya başlıyor.

    YanıtlaSil
  7. Elinize sağlık. Gerçekten mutlu olmanın formülü. Çok teşekkürler 💐. İnsan ne yaparsa kendine, iyiliği de kötülüğü de en çok kendine … Şikayet ederken aslında suçlu arar vicdanını öyle rahatlatacağını sanır …Okurken bile ne kadar itici ve yorucu. Başkalarına bel bağlamak, kendi işini görememek, hayatının başrolünü üstlenmemek çok acı.Ve o işi yapmaktan çok daha yorucu. Peki nereye kadar başkalarına yüklenir, mutlu olmayı kendi eliyle iter? Halbuki insan ne kadar marifetli bir canlı, neler neler başarabiliyor. Beklentisi kendinden olan, sorumluluğunu alan, iyisiyle kötüsüyle yaptıklarını kabullenen, gün geçtikçe marifetleniyor ve mutlu olabiliyor.

    YanıtlaSil
  8. Amin demekten başka ne denebilir ki Nazik

    YanıtlaSil
  9. Kaleminize sağlık. 💐İnsan kendini suçlamak istemiyor ya da sorumluluğundan kaçıyor. Başkalarına yükledikçe daha mutlu daha kolay bir hayatı olacak sanıyor ama hiç öyle olmuyor. Çünkü böyle davrandıkça kendisini güçsüzleştiriyor. En basit şeyleri bile yapamaz hale geliyor. Kendine yetemeyen, şikayet eden oldukça daha da mutsuz oluyor. Bir yerden başlamak gerek.

    YanıtlaSil
  10. Herkes kendisini biricik sanıyor bu hayatta. Hep başkalarından beklentiye giriyor. Beklentisi karşılanmadığında ise şikayet etmeye başlıyor. Şikayet şikayeti doğuruyor...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder