Sıkı Can İyidir

 

Sıkı Can İyidir

Oyuncak mağazalarının önünde, çocukları ile pazarlık eden annelere tanıdık gelen bir sahneden bahsedeceğim.

“Anne! Benim böyle kepçem var mı? N’olur alalım, alalım mı n’oluuur!?” derken benim oğlum da aynı sizinkiler gibi çok sevimli gözlerle bakıyor. Bu bakışları geri çevirmekte zorlanmama rağmen “Annecim, kaç çeşit kepçen var. Bir de bunu alamayız.” diyorum. Bu sefer de “Ama onlar eskidi, bıktım onlardan ben!” diye ağlamaya başlıyor.

Anneannesine gittiği her gün yeni bir oyuncak almaya öyle alıştı ki, artık önceki alınanların hiçbir değeri kalmadı. Her ziyaretimizde, kendisine verilen hediyeleri heyecanla teslim alıyor. Yeni oyuncağıyla yirmi dakika civarı oynadıktan sonra sanki o paketleri coşkuyla açan kendisi değilmiş gibi, hepsini bir kenara atıveriyor. Annemlere bu durumun beni çok zorladığını defalarca anlatmama rağmen olmuyor. “N’apalım kızım, bir tane torunumuz var, kıyamıyoruz. O bizim ilk torunumuz. Torun baldan tatlıymış...” diyerek çıkıyorlar işin içinden. Geçenlerde babam eni konu azarladı beni. Çocuğa ayırmış o poğaçayı. Eyvahlar olsun! Ben nasıl yermişim?! Bir ara annemin torunuyla konuşma şekline şahit olan abim de hayli şaşırtmıştı.

“Vay arkadaş! Kırk senelik oğluyum, bu ses tonundan haberim yoktu.’’ diye bir mesaj yazmıştı bana.

Doğrusu, oğlumu sarmalayan bu sevgi ve şefkat yuvasında, onu yetiştirmenin bu kadar zor olacağı aklıma gelmezdi. Torunlarını sevdikleri için onlara kızamaz, kalplerini kıramazdım ya. Diğer yandan onlar Ali’nin isteklerine ‘evet’ dedikçe, benim payıma “çocuğuna sürekli ‘hayır’ diyen, onu engelleyen, sesini yükselten bir anne’’ rolü düşüyordu ne yazık ki. Üstelik tüm çabalarıma rağmen yine de oğlumun yavaş yavaş şımarık bir çocuğa dönüşmesine engel olamıyordum.

Geçen Cumartesi, iş yerine giderken, Ali’yi de yanımda götürmeye karar verdim. Sabah evden telaşla çıktığımız için yanımıza Ali’nin oyuncaklarını almayı unuttuk. Yolda aklıma geldiğinde her şey için çok geçti. Belli ki bizi zor bir gün bekliyordu. İş yerinde ilk birkaç saat beklediğim gibi geçti. Ali kulağımın dibinde sürekli ‘’Anne canım sıkılıyor, başka bir yere gidelim” diye mızıldandı durdu. Her an onunla ilgilenmek zorundaymışım gibi talepleri hiç bitmedi. Neyse ki mutfak görevlimiz Türkan Hanım, Ali’yi biraz oynaması için ofisin mutfağına davet etti. Ali daha iyi bir seçeneği olmadığı için, Türkan Hanım’ın teklifini kabul etmek zorunda kalarak, isteksizce odamdan çıktı. Tam iki saat boyunca bizimkinden hiç ses çıkmayınca, merak ederek mutfağa yöneldim ve Ali’yi uzaktan izledim. Bu benim oğlum muydu? Rengarenk, türlü albenileri olan her türlü oyuncaktan on dakikada sıkılan Ali’ydi bu. Mutfağın ortasında bir kepçe ve boş bir tencere ile ‘’yemek pişirmece’’ oynuyordu. Türkan Hanım’a döndü ve “Baaak! Pişti ama çok sıcak.’’dedi boş kepçeye üfleyerek. Öyle keyifli, öyle konsantre olmuştu ki yemeğine… Bu, bana çok şey anlatan bir sahne oldu.

Doğasında her şeyi oyuncağa çevirebilme marifeti olan bir canlıya hiç de ihtiyacı olmayan sahte şeyleri ne zaman almaya başlamıştık? Her seferinde sıkılıp ertesi gün oynamadığını gördüğümüz halde, bize yenisini aldıran neydi? Üstelik “Biz oyuncak bilmezdik kızım, telden araba yapardık, bir de süpürge bağlar, tozuta tozuta yarış yapardık.” diye o günleri keyifle anlatan dedeye ne oldu ? Neden torununun daha fazlasına ihtiyacı olduğunu düşünüyor?
Bizim çocuklarımız neden sürekli eğlenmek zorunda, gülmek zorunda? Oysa çocukken, sıkılmak değil miydi bizim şifamız?

Ne çok oyun icat ederdik, taşlardan, tahtalardan, sıkıldığımız için. Gölgelerle oynardık, kağıt parçasından şekiller yapardık, kalemleri konuştururduk can sıkıntısından… Bizi eğlenceli kılan şey, imkanlarımız değildi. Bizim imkanımız yoktu, can sıkıntımız vardı. Çünkü insanı eğlendiren şey; imkanların fazlalığı değil, eğlenebilme marifetinin olmasıdır. Eğlenebilme marifeti olmayan bir canlıya, hangi eğlendiriciyi verseniz, onu tüketir ve bir süre sonra bir üstünü ister. Boyama kitabının tüm sayfalarını karalamış, akülü arabasından 10 günde bıkmış, odasında oyuncağa yer kalmamış ve sürekli eğlenme beklentisi içinde olan çocuklar meydana getirdik. Oysa aynı çocuklar, elindeki her şeyi oyuna çevirebilme becerisi kazandıkları zaman, her ortamda eğlenebilen hale dönüşebilirler. Aslında çocuklar bu marifetle doğarlar. Bebekken, ellerine verdiğiniz kaşıkla saatlerce uğraştıklarını, bir TV kumandasıyla oyun kurduklarını hatırlarsınız.

Peki sonra ne oldu?

Onlar gerçekle ilgilendikçe biz sahte olanı vermiş olabilir miyiz?

Onların bu hayattaki en kıymetli hazinesini yani oyun becerisini, sevgimiz ve hevesimizle kendi ellerimizle azaltıyor olabilir miyiz?

İnsan iyi niyetiyle, ne kadar da zarar verebiliyor en sevdiklerine. ‘’Hangi oyuncağı alsam da sevinse?’’ diye düşünürken.

Mutlu etmek için, mutlu olabilme marifetini almak ellerinden...

Belki de, ‘’Oyun’’ ve ‘’Oyuncak’’, ‘’Eğlence’’ ve ‘’Eğlendirici’’, ‘’Sıkılmak’’ ve ‘’Bıkmak’’, arasındaki farkı merak ettiğimiz zaman, bizi doğru kapıya ulaştıracak adımları atmış oluruz.




💧 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir. 
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...

" İnsanoğlunun, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. Aynadaki kişi..."  Yahya Hamurcu

Sakınmada Ustalık
Designer (Strateji Tasarımcılığı)

💧

Yorumlar

  1. En iyi icatlar, en marifetli çocuklar sıkılmaların ürünüdür. Seminerlerden sonra insan bu netliğe ulaşabiliyor. Kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. İyi ebeveyn olmanın ölçsünü yeniden tanımlamak gerekecek besbelli... Düşünmeye ne dersiniz....

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel samimi bir anlatım sitili, kaleminize sağlık. Çok tanıdık sahneler ☺️ Tencere ve kepçeyle oynayan çocuğun sahnesi çooook ama çok özel çoooook güzel 🥰
    İmkanları arttırdıkça marifet azalıyor. İnsan neyin eksikliğini duyuyorsa onun için çaba gösteriyor ve marifetleniyor. Çocuk bile olsa …

    YanıtlaSil
  4. Ne kadar başka başka şeyler yüklemişiz çocuklara.. AVM ler, oyun parkları, oyun konsolları.. oysa ki problemin çözümü sorunun içindeymiş.. “sıkı can iyidir”
    Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Can sıkıntısının ne kadar kıymetli olduğunu ve insanı ne kadar marifetlendirdiğini bir kez daha hatırlattı bize, emeğinize sağlık🍃

    YanıtlaSil
  6. eğlenmek, keyif hep dışarıda aranmış, oysa ki işin sırrı eğlenme marifeti kazandırabilmekmiş..

    YanıtlaSil
  7. Elinize sağlık... Günümüzün ebeveyin çocuk ilişkisini anlatan çokta güzeldi bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  8. Ahh şu imkanı büyük bir ödül gibi görmekten ne zaman vazgeçeceğiz

    YanıtlaSil
  9. Ne de güzelmiş can sıkıntısı nelerin kapısını açıyormuş meğersem 🌿

    YanıtlaSil
  10. Çok kıymetli bilgiler. İnsan bilmeyince tam tersini yaparak hem kendi hayatını hem de çocuğununkini zorlaştırıyor...

    YanıtlaSil
  11. Çok güzel ders verici bir yazı. Sadece çocuklar mı böyle, biz büyükler de imkanlar oldukça eğlendiricileri seçiyoruz maalesef. ‘Can sıkıntısı iyidir bizi marifetlendirir’☺️ Kulağıma küpe olacak.

    YanıtlaSil
  12. Eğlenebilme marifeti....

    YanıtlaSil
  13. Çocukluktan itibaren can sıkıntısını yönetebilir insan, yeter ki yöntemini bilsin...

    YanıtlaSil
  14. Ne kadarda güzel anlatmışsınız. Çocuklar üstünden, aslında tüm günümüz insanlarının sorunu bu; ihtiyacından fazlasına sahip olmak. Hep tüketiyor olmak...
    Ellerinize sağlık, çok güzel bir yazı olmuş...

    YanıtlaSil
  15. Çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık. Vererek mutlu edeceğimizi düşünüyoruz ama tam tersi oluyor. İnsan bir de marifetsizleşiyor.

    YanıtlaSil
  16. Thank you very much, it was a very useful article. 💐
    What should we not do when we are bored? Now let's think about it, make good developments and be ingenious. Then, let's add skills to our lives and heal well.

    YanıtlaSil
  17. Thank you very much for your pen. 💐
    We must have the ability to be truly happy and teach those around us to be happy as well.

    YanıtlaSil
  18. Çocuklarımıza hak etmedikleri halde verdiğimiz her imkan onların becerilerini düşürür. Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  19. Insanın kendi yaşadığı bir durumu birinin kaleme alması ve kendine dert ortağı bulması, çok şükür yalnız değilmişim dedirtiyor.

    YanıtlaSil
  20. insan gerçeği bilse ve o gerçeğe hakim olsa; ancak o zaman gücü yetse bile eşyanın bir yenisini daha almayı bırakır.

    YanıtlaSil
  21. “Eğlenebilme marifeti olmayan bir canlıya, hangi eğlendiriciyi verseniz, onu tüketir ve bir süre sonra bir üstünü ister”. Ne kadar da doğru, günümüzde olduğu gibi, eğlendiriciler fazla ama kimse mutlu değil.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder