Ömür babaanne ve dedesi ile birlikte
yaşayan bir evin bir oğluydu. Ömür ise yaramazın önde gideniydi. ‘Düz duvarlara
tırmanıyor’ ifadesinin hakkını veriyordu. Dolapların üzerinde geziyor,
koltuklarda zıplıyordu. Dur durak bilmiyordu. Hareketli olması normal
sayılabilirdi ama herkesle inatlaşıp dediğini yaptırıyordu. Bağırıp çağırıyor
olması, aileyi hem zorluyor hem çok üzüyordu. İstedikleri olduğunda ise,
sevimliliği ile herkesten bir o kadar ilgi ve sevgi gören bir çocuktu.
Ailesi Ömür’ü ilk okuldan beri özel okula
göndermişti. Ama yine de annesi neredeyse onunla bitirecekti okulu. Tüm
ödevlerine yardım eder, hatta Ömür yoruldu diye ödevleri bazen annesi
tamamlardı. Hatta bir kere Türkçe öğretmeni bütün sınıfa bir roman vermişti. Bu
romandan sınav yapacağını söylemişti. Ömür ‘ben bu romanı nasıl okurum?’ diye
bile sormamıştı. ‘Aman boş ver’ diyordu. Annesi sabaha kadar romanı okuyup Ömür’e
özetlemişti.
Ömür her ne kadar memnun olmasa da, ilk
okulu bitirdiğinde iki kardeşi daha oldu. Ailesinin ilgisinin bölünmesi Ömür’ün
hiç hoşuna gitmemişti. Annesinin diğer kardeşlerinin üzerine bu kadar düşmesi,
Ömür’ü içten içe sinir ediyordu. Ama anne ve babası durumun farkında bile
değillerdi.
Derslerini iyice salmıştı. Annesine sinir ve öfkeyle bağırıyordu. Ödevlerini yapmadığı için zorluk yaşatıyordu.
Ailesinin bunca emeğine karşılık Ömür, okuldaki başarısızlıklarının sebebini ebeveynlerinin ilgisizliğine bağlıyordu. Başarısızlığının kendi tembelliği ile ilişkisini kuramıyordu.
İnsan, hedefe yönelik bedel ödemezse
başarısız olur. Bu hayat bir bedel ve karşılığı üzerine kurulmuştur. Doğada
bile her canlı iç güdüsel olarak bedel öder.
Aileler ise çocuklarının kendi yapabileceği
sorumluluğu üstlendiğinde, onlara yardımcı olduklarını hatta iyilik
yaptıklarını düşünürler. Ama gerçekte bu çocuğa fayda sağlar mı? Ceketini
fırlatan bir çocuk, eşyalarını düzenlemeyi veya sofrayı toplamaya yardım
etmeyen bir çocuk sofra toplamayı nasıl öğrenebilir?
Ömür okuduğu özel üniversitedeki dört yıllık bölümü bile altı yılda bitirmişti. Bir sürü talihsizlik olduğundan şikâyet ediyordu. Hocaların hatasından, beceriksizliğinden yakınıyordu. Tembel insana bahaneler çoktu.
Okul bitince babası ona bir iş yeri açtı. Sermayesi babasından çalışması Ömür’dendi. Ama Ömür çalışmak nedir bilmiyordu. Bugüne kadar her işi ailesi tarafından yapılmıştı. Üstüne yaptığı yanlışlar, hatalar onu geriye düşürüyordu. İnsanlarla muhabbeti iyiydi, ancak hesap kitap bilmiyordu. Herkese borç verip geri isteyemiyor, unutuyordu. İş yerinin zararı gittikçe katlanıyordu. Babası ise hatalarından ders almasına fırsat vermeden zararları kapatmak için elinden geleni yapıyordu.
Bedel alan insan rahatlık tuzağına düşer.
Kendi sorumluluğunda olan işleri başkaları onun için yaptıkça o iyice
sorumluluktan kaçmaya başlar. Hatta işleri yapılmadığında şikâyet eder,
söylenir. Bedel ödeyen ise marifetlenir. Bedel ödeyerek hayatlarında düzeni
yakalayan anne babalar ise çocuklarına bedel ödetmeye korkar. Biz sıkıntı
çektik, ama çocuklarımız rahat etsin diye düşünür. Tüm imkanlarını çocuklar
için seferber ederler ama imkanların bir insanın marifet kazanmasına engel
olduğunu anlamazlar.
Bu hayatta herkes belli bir süreliğine vardır.
Anne babalar sonsuza kadar çocuklarının
yanında kalamazlar. Kalıcı olan çocuklarına kazandırdıkları marifetlerdir.
İnsan, sorunları doğru çözüme ulaştırmak
için ne kadar bedel öderse, problem çözme marifeti de o kadar gelişir. Problem
çözme marifeti geliştikçe güçlenir ve hayatta gerçek mutluluğa ve başarıya
ulaşır.
💧
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
O kadar hayatımızın içinden bir yazı ki... Seminerlerinizle bir sürü davranışımı toparlamaya başladım. Size, hocalarımıza, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorumm
YanıtlaSilAh siz bir de ilişkilerde ustalık ve başarı psikolojisi seminerlerindeki ''Bedel'' konusunu dinleyin diyorum okuyacaklara :))
YanıtlaSil👏
YanıtlaSilKaleminize sağlık💐
YanıtlaSilGerçekten de imkan oldukça insan marifetlenemiyor. Çocuklarımıza iyilik yapmak, hayata karşı güçlendirmek istiyorsak mutlaka her yaşta ödeyecekleri bedeller var.
Çok teşekkürler.
Tembellik….. tembellik….. bir yanlış nelere mal olabiliyor
YanıtlaSilÇocuklarımıza iyilik yapıyoruz derken aslında ne de çok zarar veriyormuşuz.. sonra ebeveyn olarak nankörlüklerine kızıyoruz.. bedel ödetip güçlenmelerini ve kıymet bilmelerini sağlamak için çaba göstermeliyiz..
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık. Seminerleriniz, yazılarınız için çok teşekkür etsem az kalır
YanıtlaSilYaptığımız her şeyi hep iyi niyetle yaptık, başkasının yapması gerekeni fedakarlık ediyorum diyerek yaptık….
YanıtlaSilAma insanın bedelini almamak onun marifet kazanmasına ve güçlenmesine destek olmak demek.
Çok güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık.
Kaleminize sağlık.💐 Acı ama gerçek . Ne yazık ki insanlar duygularının yoğunluğundan dolayı bu gerçeği göremiyorlar. Ne kadar doğru bir tespit.
YanıtlaSil“Anne babalar sonsuza kadar çocuklarının yanında kalamazlar. Kalıcı olan çocuklarına kazandırdıkları marifetlerdir.”
Bir insana yapılacak en büyük kötülük galiba onu rahatlık tuzağına düşürmek olacaktır. Çok güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık🍃
YanıtlaSilBizim acıdıklarımıza hayat hiç acımayacak ...
YanıtlaSilBir insanın ödemesi gereken bedeli almak ona ne büyük zulüm...
YanıtlaSilBazen işleri kolaylaştırmak için karşımızdakinin yükünü aldığımızı düşünürüz. Bu sadece yük almakla kalmaz, karşımızdakinin marifetini de elinden almak anlamına gelir. Sonra en ufak bir problem olduğunda o marifeti elinden alınan ne acıdır ki, ne yapacağını, nasıl çözeceğini bilemez hale gelir.
YanıtlaSilProblem çözmek kişiyi marifetlendirir!Çocuklarımızın her istediklerini yaptığımızda iyi ebeveyn olduğumuzu sanıyoruz, oysa ki her şeyi yapmamız onlara verebileceğimiz en büyük zarar.
YanıtlaSil