Sonbahar
gelmiş ve ağaçların
yaprakları yeşil renklerinden sonra sarıya dönmeye başlamıştı. Sanki güneşli günlerin bitmesinin hüznü ile yere dökülüyorlardı. Füsun, pencereden bakarken ‘’İnsanlar
da aynı böyle...’’
diye düşündü. Onlar da yaz mevsiminde olan canlılıklarını, sonbaharın
gelmesiyle birlikte daha yavaş ve sakin bir hale bırakıyorlardı. ‘’Güneş...’’ dedi Füsun. Güneş ışınlarının bitkiler, hayvanlar,
insanlar kısacası tüm
yaratılanların üzerinde canlandırıcı bir etkisi vardı. Hiçbir şey boşuna yaratılmamıştı. Hepsinin bir hedefi ve varmak
istediği bir amacı vardı. Ve o amaca ulaşmak için mücadele ediyorlardı.
Gökyüzündeki kuşlar sanki onun bu düşüncesini
destekler gibi hizalanmış bir şekilde uçuyorlardı. Onları görünce penceresini açtı ve el salladı. ‘’Gittiğiniz
yerlere güle güle
gidin!’’ dedi tebessüm ederek. Dışarıdaki havanın kokusunu içine çekti. ‘’Ohhh... Sonbaharın da ayrı bir kokusu
var!’’ Çocukların kuş cıvıltıları gibi seslerini duyunca yüzündeki tebessüm
daha da büyüdü. Evinin karşısında olan ilköğretim okulundan geliyordu sesler.
Yaz tatili bitmişti ve bugün okullar açılıyordu. Aşağıda büyük bir kalabalık
vardı. Veliler ilk gün çocuklarıyla birlikte geldikleri için okulun önünde araç kuyruğu oluşmuştu. Çocuklar okulun
bahçesinde koşturup duruyorlardı.
Torunu da
bu sene ilkokula başlıyordu. Sabah torununu aramış ve iyi temennilerini
iletmişti. Belli etmiyordu ama onun adına pek heyecanlıydı. Çocukları çok severdi, onların bitmek bilmeyen enerjilerine hayrandı.
Torunu da birlikte olduklarında bir türlü yatmak bilmezdi. ‘’Hadi anneanne
biraz daha oku, şunu da okur musun lütfen!’’ diye tuttururdu. Sonra çok
dayanamaz ikisinin de gözleri
kapanırdı.
Füsun
emekli bir öğretmendi. Eğitim ve öğretim hayatı boyunca onlarca çocuk elinden
geçmişti. Her birinin ayrı bir özelliği
vardı. Onların bu farklılıklarını fark etmek hoşuna giderdi. Kimi hiç susmaz,
kimi göremediği için ön sırada oturmak ister, kimisi de en arkada olup
hiç fark edilmesin isterdi. Farklılıklar zenginlikti aslında. Ne kadar
olumsuzlukmuş gibi gelse de insanı geliştiren bir özellikti.
Onları
eğitim hayatları boyunca iyi, vicdanlı ve adaletli bir insan olmaları için
yetiştirmek Füsun’un asıl hedefi
olmuştu. Okulda, diğer öğretmen arkadaşlarından farklı olarak derslerini mümkün
oldukça dışarıda yapardı. Özellikle de hayat bilgisi
dersini. Adı üstünde hayat bilgisi hayatın içinde öğrenilmeliydi. Bu
düşüncelerini öğretmenler odasında paylaştığında diğerleri hemen itiraz eder ve düzeni bozduğunu söylerlerdi. Ama o bir şekilde müdürü ikna ederdi. İsterdi ki çocuklar
toprağa, bitkiye, karıncaya, kısacası doğaya da
baksınlar. Ve her birinin bir amaç için yaratıldığını ve bir uğraşı olduğunu görsünler...
Matematik,
coğrafya v.b dersler de önemliydi.
Fakat çocuklar hayattan da kopuk olmamalıydı. Bir
çocuk okul bittiğinde aldığı bu bilgileri nasıl uygulayacaktı? Hangi
deneyimleri transfer edecekti? İyi bir insan nasıl olacaktı? Bunlar Füsun için
daha önemliydi. Diğer öğretmenler ise onun bu görüşlerini ütopik bulurlar. Derslerinde başarılı mı? Sınavlarından
iyi not alıyor mu? bunlara bakarlardı. Tabii bu konuşmalar hararetli bir
şekilde geçerdi. Okulun başarısı çocukların aldıkları puanlara endekslenmişti sanki. İşin garibi veliler de çocukları
için aynı şeyi istiyorlardı. Onlar için de yeter ki derslerinde başarılı
olsunlar, hayatı nasıl olsa öğrenirler düşüncesi hakimdi. Bu yüzden okuldaki
eğitimi yeterli görmeyip
ayrıca dershaneler, özel dersler
tercih edilebiliyordu. Zannettikleri şeyin gerçek olduğuna o kadar inanmışlardı
ki tüm imkanlarını ortaya koyabiliyorlardı. Fakat farkında olmadıkları bir
gerçeklik vardı. Çocukları için istedikleri aslında kendi geçmişlerinde
yapamadıkları idi. Onlara neleri dayattıklarının farkında değillerdi. Zamanları
yetmese bile bale dersleri, yüzme, jimnastik v.b aktiviteleri de mutlaka
yapmalıydılar. Çocuklar, kurslar arasında adeta mekik dokur
hale gelmişti. Girdikleri deneme
sınavları mutlaka geçilmeliydi. Arada yaşanmadan geçen çocukluğun bir anlamı
kalmamıştı. Erken büyüyüp erken ergenliğe giriyorlardı, fakat yetişemiyorlardı. Hayatın
içine bırakıversen savunmasız, kendini koruma becerisi olmayan ve tüketim
canavarına dönüşmüş çocuklarımız olmuştu.
Bir çocuğun, kendisini zihnen ve bedenen güçlendirecek
faaliyetlere girmesi elbette ki önemliydi.
Ama bu daha esnek biçimde ve zaman zaman çeşitlendirerek yapıldığında daha
faydalı olabiliyordu. İş profesyonelliğe vardığında çocuklar yarış atı gibi
kullanılabiliyor ve aileler adeta birbirleriyle rekabet eder hale geliyordu.
Tadında bırakılmayan şeyler çocuklara fayda yerine zarar verir hale geliyordu.
Füsun bir
iç geçirdi ve kendi kendine konuşmasına devam etti. ‘‘Mezun
ettiklerim acaba şimdi ne yapıyorlar?’’ Dedi. ‘’Çok şükür çoğu vefalı çıktı. Her öğretmenler gününde ararlar sağ olsunlar.’’
‘‘Aaaa yine
eskilere daldın Füsun Hanım,
hadi kendine bir kahve yap!’’ diyerek mutfağa yöneldi. O
sırada telefonu çaldı arayan kızıydı:
’’Anneciğim ne yapıyorsun? Bizimki seni sorup duruyor.
Anneannem ne zaman gelecek? Diyor.’’
‘‘Yakında...
Çok öp güzel torunumu!’’
Füsun
kahvesinin yanına bir bardak su alıp koltuğuna oturdu. Geçen yılları düşündü,
hayat akıp gitmişti. Elinde kalan neydi? Bir eğitmen olarak; iyi, dürüst ve
üretken insanlar yetiştirmek onun bu hayattaki en önem verdiği şey olmuştu.
‘’İnsan
yetiştirmek... İhtiyaç karşılamak... Evet, bu çok önemli ve kıymetli bir şey. Dilerim ki benim de bu
anlamda bir payım olmuştur.’’
💧
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Bir öğretmenin çocukların yüreğine dokunuşu.. Güzel bi yazı olmuş, teşekkür ederiz
YanıtlaSil“Tadında bırakılmayan şeyler çocuklara fayda yerine zarar verir hale geliyordu..”Bizlerde ebeveyn olarak çocuklarımıza iyi yetiştiriyoruz diyerek o kurs senin bu kurs benim, koşturuyoruz..
YanıtlaSil“Farklılıklar zenginlikti aslında. Ne kadar olumsuzlukmuş gibi gelse de insanı geliştiren bir özellikti.” işte bunu bilebilmek.. herkese aynı bakmamak..bana ne öğretmek istiyor? diyebilmek .. kaleminize sağlık
YanıtlaSilKaleminize sağlık :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık. 💐 Böyle öğretmenlerimiz yetiştirenlerimiz oldukça toplum iyileşecektir. Çok teşekkürler…
YanıtlaSil”Adı üstünde hayat bilgisi hayatın içinde öğrenilmeliydi. İsterdi ki çocuklar toprağa, bitkiye, karıncaya, kısacası doğaya da baksınlar. Ve her birinin bir amaç için yaratıldığını ve bir uğraşı olduğunu görsünler...”
Emeğinize sağlık 🌺🌺
YanıtlaSilNe kadar güzel bir pay insanların yetişmesinde adının geçmesi...
YanıtlaSilÇocuk büyütmek ile yetiştirmek arasındaki fark👏🏻
YanıtlaSilfotoğraf karemizde yeri olan insanlar... iyiliğimizde payı olanlar.... iyi ki varlar
YanıtlaSilFarklılıkları fark edebilmek, herkesin aynı özellikte olmadığını görebilmek ne büyük bir konfor.
YanıtlaSilİnsan yetiştirmek... İhtiyaç karşılamak ne güzel hedefler. İnsanı asıl amacına yaklaştıran hedefler...
YanıtlaSil