İş çıkışı serviste cam kenarına
oturup başını cama yaslamış dışarıyı izliyordu. Bir süre bir şey düşünmek
istemedi. “Zihnim boşalsın, dinleneyim” dedi. Ama insan düşüncesini
durduramıyordu ki. Ne kadar düşünmeyeyim dese de 1 dk sonra düşüncelere
dalmıştı bile.
Ne gündü ama ne yoğunluk vardı.
Öğle arasında yemeğe zor çıkmıştı. Acelece bir şeyler atıştırıp hızlıca
bilgisayarına dönmüştü. Sorunların kabul günü gibiydi. Biri bitmeden diğeri
başlıyordu. Tam bitti bir soluklanayım bir çay molası vereyim derken kucağında
bir sorun daha buluyordu. Sanki şirkette ateşten bir top var insanlar onu elden
ele dolaştırıyordu. Kim elinde biraz fazla tutsa o yanacaktı.
Aslına tüm iş hayatı böyle
olmamış mıydı? Çoğu zaman o ateşten top onun kucağında kül olmuş tabi o sırada
onu da yakmıştı. Sonra yavaş yavaş o da top gelir gelmez paslamayı öğrenmişti.
Yeter ki top bende kalmasın diye hooop başka birine atıyordu o da başka birine …
Bizde yakartop yabancılarda sıcak
patates dedikleri oyun neredeyse her saat başı bir şirkette yeniden
oynanıyordu. Peki insanlar neden hatalarını başkalarına yüklemeye çalışıyor?
“Evet böyle oldu ama şu arkadaş bunu yaptığı için, şu da bunu yapmadığı için,
öteki de böyle yaptığı için…” kurulan cümleler genelde böyle, birilerini zan
altında bırakıcı şekildeydi. İnsanlar küçük de olsa kendi hatalarını kabul
etmek istemiyor dış dünyayı suçluyordu. Evet ben hata yapmışım kusura bakmayın
demek çok ağır geliyordu. Çünkü herkes kendini “mükemmel” görüyordu. Etrafımız
yaptığı şeylerden pişman olmayan, kusura bakmayın, hata yapmışım demekten aciz
bir sürü insanla doluydu. Bir diğer tarafımız da başkalarının hatasını ortaya
çıkarmayı huy edinmişlerle sarılmıştı. Hem kendi hatalarını kabul etmiyorlar
hem de başkalarının hatalarını meydana dökmeye bayılıyorlar. Çift taraflı bir
sarmaldı. Aslında kendi hatasını kabul eden insan başkalarının hatalarıyla
ilgilenmeyecekti.
Kendini “mükemmel, hatasız” gören
kişi diğerlerinin hatalarını ortaya çıkarmalı ki kendinin mükemmeliği ortaya
çıksın. İşte böyle böyle o küçük patatesler (yani hatalar) büyüyüp, pişiyor
pişiyor kızgın bir haldeyken de birisini yakmak için elden ele zıplıyordu.
Patatesi kendinden atan arkasına bakmadan uzaklaşıyordu.
Şoförün seslenmesiyle evine
geldiğini anladı. İyi akşamlar deyip dairesine doğru çıktı. Sanki hafiflemişti.
Serviste düşünmeyeyim derken sonuna kadar düşünmüş hatta sebebini bile
bulmuştu. Bu sebep bulma ona bir ferahlık getirmişti. İnsan bilmediği şeylerden
sıkılır, bunalır hatta korkar. Gerçeği bilmek rahatlatır. Sebebi bulmuştu şimdi
plaza dilinde söylendiği gibi; “Ne gibi aksiyonlar alacaktı?” Aslında çözüm de basitti. Madem mükemmel olma
çabası bu çıkmaza sokuyordu. O zaman mükemmel olmaya çalışmayacaktı. Hatta hata
yapabileceğini kabul edecekti. Böylelikle yapması imkansız bir şey için bu
kadar çabalayıp kendini ve sinirlerini yormayacaktı. Yarın ilk karşılaştığı
sorunda varsa hatası kusura bakmayın ben şurada hata yapmışım diyeceğim diye
karar verdi.
“Ben bir insanım ve bu dünyada
doğrular olduğu gibi hatalar da var. Benim de hata yapmak gibi bir seçeneğim
var. Ohhh be gelsin bakalım o sıcak patates benim kucağıma. İsterse kucağımda
patlar, isterse afiyetle yerim onu.” Diye gülerek geçirdi içinden.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Çok güzel bir anlatım ve çok önemli bir farkındalığı yazmışsınız. Kaleminize sağlık. 💐
YanıtlaSilİnsanın mükemmel olma çabası ve hatayı kabul etmemesi kendine yapacağı en büyük kötülük olsa gerek… Daha da önemlisi kendinden başka herkesi suçlayarak ilişkilerini bozması…
Çok teşekkürler hatırlattığınız için 😊
Kayıplarım hatalarımdan oldu, son çıkışı kaçırmam İnşaallah, umut ediyorum daha iyisi için
YanıtlaSil