Tülin ve
Yasemin yeni tanışmışlardı aslında. Tülin, Yasemin’in bir arkadaşının,
arkadaşıydı. Arkadaşı Yasemin’in seminerlerine katılmış, bundan da Tülin’e
bahsetmişti. Hatta onları tanıştırmaktaki niyeti, Tülin’in de bir an önce seminerlere
başlamasıydı. Tanıştıklarından beri ara ara telefonda konuşmuşlar, birkaç kez
kahve buluşmaları yapmışlardı. Bu da o buluşmalardan biriydi. Ama bu sefer
biraz daha farklıydı. Çünkü Tülin bir hafta önce kötü bir iş görüşmesi deneyimi
yaşamıştı. Hala onun kızgınlığını, üzüntüsünü atamamıştı. Hem çok üzgündü hem
de “Neden bunlar başıma geliyor!” diye çok kızgındı. Ama aslında neye
kızacağını da bilmiyordu.
Yasemin’le
sohbet ederlerken konu bir şekilde beklenti yönetiminin mutlulukla alakası
olduğuna gelmiş, Tülin ise burayı anlamakta zorlanmıştı. Üst üste Yasemin’e
sorular yöneltiyor, Yasemin de onun duygu durumunun farkında, zihninin
rahatlaması için sorularını cevaplıyordu.
-
İnsan nasıl beklentisini sıfır yapabilir ki?
-
Neden beklentiyi sıfır yapmak istiyorsun?
-
Siz söylediniz, “beklentinin mutlulukla alakası
var. Beklentiyi düşürürsen mutlu olursun’’ dediniz.
-
Dedim, dedim ama beklentiyi sıfıra indirmek
gerekiyor demedim ki. Beklentini düşürmen gerekiyor. Tabii eğer beklentilerin
dengede değilse.
-
Nasıl olacakmış ki o?
-
Nereden, neyi, ne kadar beklemen gerektiğini
öğrendiğinde yani beklenti kaliteni oluşturduğunda…
Tülin bir süre
sessiz kaldı. Kendisi sessiz kaldı ama mimikleri konuşmaya devam ediyordu.
Bakışlarından, kaşlarının çatılmasından canını sıkan bir şey olduğu belliydi.
Ama bir süre sonra o mimikler rahatlamaya dönüşecekti. İnsan ne zaman bir şeyin
gerçeğini öğrense suratının geldiği hal gibi. Rahatlamış, halinden memnun ve
huzurlu…
-
Hayırdır ne düşünüyorsun?
-
Bir haftadır üzüldüğüm şeyi.
- İş görüşmesini mi?
-
Evet şu berbat geçen, hiç unutamayacağım iş
görüşmesini.
-
Eee, bir haftadır düşünüp üzülmen yetmedi mi? Neyini
düşünüyorsun?
- Artık daha önce düşünmediğim şekilde
düşünüyorum. Çünkü ne hata yaptığımı buldum. Ben bu görüşmeye çok iyi
hazırlanmıştım. Referanslarım yüksekti. İçeride çalışan arkadaşlarım vardı. Onlardan
işi dinledim, pozisyonu öğrendim. Tam benlikti, çok rahat yapabilirdim. E
istediğim de bir firmaydı. Görüşmeyi rahatça geçer, birkaç aya işe başlarım zannetmiştim.
Hatta dedim ki: “En fazla ne olabilir ki?”
-
Ve en olmayacak şey oldu değil mi?
- Aynen öyle. En olmayacak şey oldu. Ve ben yüksek
bir beklentiyle girdiğim için ummadığım bir şeyle karşılaştım; işe alınmadım.
Hatta dönüş yapma zahmetinde bile bulunmadılar. Peşi sıra da üzüntüler,
kızgınlıklar, hayal kırıklıkları…
- İşte biz buna beklenti yönetiminin mutluluk ile
olan doğrudan ilişkisi diyoruz.
- Çok iyi anladım arkadaşım, çok iyi anladım. Ama maalesef
acı bir tecrübeyle anladım.
- Tülin’ciğim hemen enseyi karatma! Kötü bir
tecrübeyle de olsa öğrendin ki insan beklentisini düşürdüğünde mutlu
olabilecek. Sen yine de kazançlısın
aslında. Şimdi mesele bu öğrendiğini hayatında uygulayabilmekte.
İnsanlar yaratılış gereği hayal
kurmaya meyillidir. Hatta birçoğu hayal kurmayı pek sever. Ama bu hayal
kurmalar beklentiyi yükseklere çıkarınca ve sonunda beklediği de olmayınca; hayal
kırıklığı…
“Ben hiç böyle beklemiyordum,
böyle hayal etmemiştim, ummadığım şey oldu…” gibi cümleler söylenir durur.
Sonra da o beklemediği sonucu hayatının gündemine oturtur, üzülür de üzülür.
Beklenti yönetimi, insanın
mutluluğunu dolayısıyla da hayat kalitesini yükseltir. Doğru yerde doğru miktarda, doğru kişiden
beklenti mutluluğu getirir. Bu yüzden mutluluğun beklentiyle direkt bir
ilişkisi vardır. Tülin’in yaşadığı farkındalığı bu konuda ihtiyacı olan
herkesin yaşaması dileğiyle…
💧
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın amacını amaç edinmiştir. Hayatta mutlu ve başarılı olmak...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Karar temalı blog
Yorumlar
Yorum Gönder